YÜREĞİMDEN YÜREĞİNİZE
 
  ***ANA SAYFA***
  ***BAŞÖRTÜSÜ DAVAMIZ***
  => Başörtüsü Şiirlerİ
  => Başörtüsü Yazıları
  => Van Başörtüsü Platformları
  => Başörtüsü Videoları
  => Unutulmayanlar&Öncüler
  ***CİHAT***
  ***ALLAH(C.C.)***
  ***DUALAR***
  ***PEYGAMBERİMİZ(S.A.V)***
  ***GÜZEL YAZILAR***
  *** VİDEOLAR***
  ***OYUNLAR***
  ***KUR'AN-I KERİM DİNLE***
  *** DOSTLUK***
  ***GÜZEL SÖZLER***
  ***VAN***
  ***ŞİİRLER***
  ***İLGİNNÇÇ***
  ***ANKETLER***
  ***BİLGİ YARIŞMASI***
  ***OKUL DERSLERİ ***
  GÖZ YANILMALARI
  ***ZİYARETÇİ DEFTERİ***
RABİA BAYEZİT
Başörtüsü Yazıları

 

basortusu_yasak_protesto_1_.jpg 

BAŞ ÖRTÜLÜ BETÜLÜN DRAMI  
Okuldaki hademe, bahçede oturan küçük kıza yaklaştı. Belli ki hademe de bıkmıştı. Küçük kız, okul çantasını sağ yanına bırakmış, iki elini yanaklarına dayamış, dirseklerini dizlerinin üzerine dikerek öylece oturmuştu. Gözleri gelen hademenin üzerindeydi.
“Kızım, Müdür Bey okulun bahçesinin dışına çıkmanı istiyor” dedi hademe. Öğrenciler, öğretmenler dersteydi. Betül’ün gözü Müdür odasının penceresine kaydı. Müdür Bey camın ardındaydı.
“Müdür mü söyledi? Benim için fark etmez” dedi, çıktı.
Haftalardır bu oyun tekrarlanıyordu. Okul bahçesinin dışına çıkıyor, eline aldığı kitabı öğle vaktine kadar okuyordu.
Okul Müdürü:
“Kızım, hâlâ inadından vazgeçmedin mi?”
“Benimkisi inat değil ki. Sizinki...”
“Biz burada devleti temsil ediyoruz, devletin kanunlarını uyguluyoruz. Gel de vazgeç. Bak, arkadaşların efendi efendi derslere devam ettiler. Sen onlardan daha çok mu daha dindarsın. Sınıfına girerken çıkar, çıktığında tekrar takar gidersin.”
“Hayır efendim, yapamam. Beni öyle kabul edin. Ben başörtümü çıkaramam.”
Aynı hikâye… “Kızım eğer başını açıp okula devam etmezsen seni şikâyet ederim. Mecburi sekiz yıllık eğitimi almıyor, diye mahkemeye verileceksin. Senin için kötü olur. Baban ceza alır.”
“Ne olacaksa olsun” dedi Betül.
“Sen bilirsin, benden günah gitti” diyen Müdür dönüp gitti.
Öğle vakti okuldan çıkan arkadaşlarıyla beraber eve dönüş yolundaydı, sitemkârdı.
“Beni yalnız bıraktınız. Onların zulmüne boyun eğdiniz.”
Bir süre kimse cevap vermedi. Kızlardan büyüğü olan hatalı olduklarını kabullenerek sözü aldı.
“Dayanamadık artık. Evde anne, baba… Okulda Müdür. Şaşırdık kaldık. İstemesek de mecbur olduk.”
“Nasılsa son senedir, bitirsek tamamdır” dedi küçüğü.
Betül, arkadaşlarının ızdırap çektiğini biliyordu. Önceleri on kişi idiler. Bazıları hemen başörtülerini çıkarmış, kimisinin ailesi ise kızlarını artık okula göndermiyordu. Üç kişi direnmişlerdi. Nihayet bu hafta yalnız başına kalmıştı.
Eve vardı. Akşam olacakları düşünüyordu. Müdür, muhakkak babasına haber verirdi.
Babası Cebbar Bey, eve yetişir yetişmez köpürmüştü.
“Ben, senin okula devam ettiğini biliyordum. Meğer gidip okulun önünde durup geliyormuşsun. Seni baş belası kız.” Hıncını alamadı. Bir tokat indirdi.
Sakine Hanım, kızını çekip diğer odaya aldı.
“Kızı öldüreceksin.”
“Hep sen şımartıyorsun, bir de mahkemeye versinler o zaman sizinle görüşürüz.”
Betül, odasında hüngür hüngür ağlıyordu. Bunu duyan küçük kardeşi Hasan, ablasının yanına gelip oturdu. Bir süre öyle kaldılar. Sonra da ablasından ödevini yapması için yardım istedi.
Günler birbirini kovaladı. Korkulan olmuştu. Cebbar Bey mahkemeye çağrılmıştı. Yanına kızını alarak gitti.
Hâkimin odasında kasvetli bir hava vardı. Hâkim kızgın sözcüklerle karşısında el pençe duran, üşengen kızcağızı hırpalarcasına sorguluyordu.
“Niye okula devam etmedin, orta öğretimin zorunlu olduğunu bilmiyor musun?”
“Biliyorum efendim. Okul idaresi bırakmadı.”
“Ne demek bırakmadılar. Okula devam etmediğine dair bizzat Okul Müdürü şikâyette bulunmuş. Yanlışlık mı yapmış?”
“Ben, her gün okula gittim. Başörtülüyüm diye almadılar. Sonra da eve dönüyordum.”
“Öyle mi?”
“Evet efendim.”
“Şimdi sen, başındaki şu bez parçası yüzünden mi okulu bıraktın?”
“Efendim, bu örtü inancım gereği.”
Hakim’in içinden örtüyü çekip başından almak geldi; ama bir an için hukuk adamı olduğunu hatırladı. Duygularını karıştırmamalıydı.
“Sen, henüz çocuksun. Ne anlıyorsun inançtan. Yoksa ailen mi okumanı istemiyor? Şu an burada kimse yok, babanı dahi içeri almadım. Eğer ailen baskı yapıyorsa bana söyle; devlet gereğini yapar.”
“Ailemin baskısı yok. Ben kendi isteğimle örtündüm. Örtünmek dinimin emridir. Açılıp okula gitmektense böyle kalmayı tercih ediyorum.”
“Kafası doldurulmuş kızın” diye düşündü. “Ne dini kızım, yanlış töreler bunlar.”
Hâkim, kızın aile tarafından korkutulmuş olabileceğini düşündü.
“Çıkabilirsin” dedi. “Babasını çağırın!”
Cebbar Bey, mahcubiyet içinde gelip durdu.
“Siz mi okula gitmesini istemiyorsunuz?”
“Ne münasebet Hâkim Bey. Onu o kadar zorladım. Hatta dövdüm. İnadım inat deyip başındaki örtüyü çıkarıp okula gitmedi. Belki siz bir şeyler yaparsınız, ikna edersiniz.”
Kızın inatçılığı mı, kararlılığı mı her neyse Hâkim’in de tuhafına gitmişti. Önünde duran kâğıtlara bakarak konuştu.
“Beyefendi, anlaşılan kızınız kendisi okula gitmek istemiyor. Yapabileceğimiz bir şey yok. Biz kanun adamıyız. Bana kalsaydı zorla okula götürürdüm. Biz de yetkimizi aşamayız işte.”
Mahkeme öylece bitti. Cebbar Bey, kızını çimdikleye çimdikleye, tehdit ederek eve getirdi. Kapıdan girince kızını bir eşya gibi içeri fırlattı. Hanımına döndü:
“Senin kızın Hâkime kafa tutuyor. Hâkimin kim olduğunu bilmiyor. Hâkim, devlettir devlet. ALLAH’tan ceza almadık. Bir baş belası işte. Bu kız kime çekmiş anlayamadım. Varsın artık ne yaparsa yapsın. İlk istemeye gelene hemen vereceğim gitsin” diye söylenip durdu.
Evde çıt yoktu. Cebbar Bey sinirli sinirli evi terk etti.
Betül, odasına kapandı, bu küçük bedeniyle bunca baskı ve zulüm görmesi onu yıpratıyordu. Babası... Okul Müdürü... Hâkim... nedir bunlardan çektiği?
Annesi kızının omuzlarına dokundu.
“Ağlama kızım. Baban sonra yumuşar.”
“Benden ne istiyorlar? Ya babam?”
“Ah kızım, bilmiyorum ki. Sen de fazla inat etmesen, hani diyorum bir seneciktir, başını açıp okusan. Bunca dert başımıza gelmezdi.
“Anne, sen de mi? Anne günahtır. Hz. Ayşe örtülüydü. Hz. Fatma örtülüydü. ALLAH Kur’an’da emretmiş. Ben niye başımı açayım ki?”
“Kızım biliyorum günahtır. Fakat herkes de bir günah işliyor.”
“Anne, onların tarafına mı geçtin? Örtünmeyi senden öğrendim. Şimdi bana “çıkar” diyorsun.”
“Ben öyle demiyorum”
“Benim örtümün onlara ne zararı var. Madem ki bu bir bez parçasıdır, o zaman bu bez parçasından niye korkuyorlar. Beni okula almıyorlar.”
Gözlerini yukarı dikti. “ALLAH’ım Senden başka yardımcım yok”, der gibiydi.
Annesi sessizliği bozdu.
“Evde oturup ne yapacaksın?”
“Boş durmayacağım anne, yapacak işlerim var.”
“Hadi bakalım. ALLAH hayırlısını verisin.” Kızını kucakladı, başından öptü çıktı.
Betül için okul hayatı bitmişti. Ama o hayatı bir okul olarak görüp çalıştı. Evde genelde odasındaydı. Küçük kardeşine ödevlerinde yardımcı olurdu. Babasındaki öfke durulmuş gibiydi. Evde pek göz göze de gelmezlerdi.
Aradan bir yıl geçmişti. Cebbar Bey oturma odasındaydı. Sakine Hanım elinde bir davetiye kartıyla yanaştı.
“Bey, müftülük bizleri davet etmiş.”
“Ne daveti, ne müftülüğü?”
Garipsedi, alıp okudu. “Ne içinmiş?”
“Betül ile ilgili, yarışma varmış.”
“Betül ile ilgili mi?”
“Haberin yok mu? Kızın bir yıldır Müftülüğe ait Kur’an Kursu’na devam ediyor.” Kızının katıldığı okuma yarışmasından bahsetti.
Cebbar Bey, kızının Kur’an Kursu’na devam ettiğini yeni duyuyordu. Bazen elindeki Kur’an’la görmüştü ama komşu kadınlardan ders aldığını sanmıştı. Sorma gereğini hissetmemişti. Kızı saatlerce odasına kapanırdı. Bir defa odasına girmiş, masada açık duran Kur’an’ı ve bir kaç da dini kitap görmüştü.
“Gelmem şart mı?”
“Seni bilmem; ama ben gideceğim.”
“Hele bir yarın olsun. Zamanım olsa uğrarım. Saat kaçtaymış, neredeymiş?”
Elindeki karta bakıp okudu. Müftülüğe bağlı Kur’an Kursu’nda bu sene hafızlığı bitiren öğrenciler arasında yarışma düzenlenmişti. Bu, gelenek haline gelmişti. Betül, bir senede olağanüstü çaba sarf ederek hafızlığını tamamlamıştı. Oysa çoğu arkadaşı üç yılda ancak hafız olabilmişti. Bu yarışmada hem ezber, hem düzgün ve güzel okuma değerlendiriliyordu.
Yarışma başlamıştı. Sıra Betül’e geldi. Önce, konuklara baktı. Annesi ona gülümsedi. Demek ki babası gelmemişti. Kalbinde bir burukluk hissetti. Okumaya başladı.
Cebbar Bey geç geldi. Gözleri hanımını aradı. Onu bulunca ön tarafta hanımının yanına ayrılan boş yere oturdu. Yerler ailelere göre belirlenmişti. Gitti, hanımının yanına oturdu.
“Epey geç kaldın” dedi Sakine Hanım. Gözleri sahnedeydi.
“Ancak Hanım. Peki, Betül nerede?”
“Kızın sahnede Bey, kızının sesini tanımıyor musun?”
Cebbar Bey, gözlerine inanamadı. Hiç dikkat etmemişti. Kızının ne güzel sesi vardı. O da mı yarışmacıydı? Merakı büsbütün arttı.
“Betül gözlerini sanki kapatmış okuyor, ben mi yanlış görüyorum?”
“Bey, senin kızın hafız olmuş. Yani Kur’an’ın hepsini ezberlemiş.”
Gözleri kızında kalırken, düşünceleri geçmişe gitti. Kızına ne kadar da çok hakaret etmişti. Kızının bu durumuyla övünme hakkı var mıydı? Duygulandı. Kızının odasına kapanmaları, o açık Kur’an, demek ki hepsi hafızlık içinmiş, yeni anlıyordu.
Yarışma sonuçlandı. Jüri üyeleri puanları açıkladı. Yarışmanın birincisi Betül olmuştu.
Ödül olarak hafızlık belgesi ve bir altın verilecekti.
Betül çağrıldı. Ödülü kendisine verilirken gözleri annesini aradı. Annesi ayakta sevinç gözyaşlarını siliyordu. Hemen yanında babasının da biraz sevinç biraz da mahcubiyet duygularıyla gözlerinden yaşlar akıttığını farketti. Gözgöze gelince bakışları Betül’den özür diler gibiydi. Aslında bu gözyaşları Betül için alınan en anlamlı ödül idi. Aklına son okuduğu kitaptan cesaret verici satırlar geldi:
“Hayatta tek seçenek yoktur. İnsanın her zaman başarıyla yapabileceği bir şey vardır. İnanmak yeterlidir.”
 


YERYÜZÜNDE BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜ'nün SONA ERMESİ DİLEĞİ İLE...

 

ONLAR NE BiLSiN iFFETi NAMUSU
ONLAR NE BiLSiN CENNETi CEHENNEMi
ONLAR NE BiLSiN
Allah(C.C.) SEVGiSiNi
ONLAR NE BiLSiN
AHZAB SURESiNi(59)
ONLAR NE BiLSiN GöZYAşINI
ONLAR NE BiLSiN DüNYAYA GELME NEDENiNi
ONLAR NE BiLSiN DUAYI
….
 

Güç HER ZAMAN Allah’ın YANINDA OLANLARIN OLACAK!!!

YAşAMAK içiN öLMEK ZAMANI DEğiL
YAşATMAK içiN YAşAMA ZAMANI BiZDE….
 

 

Örtünmek isterim, ama ikna olmam lazım
"KURANDA KESİN HÜKÜM VAR YETMEZMİ İKNA OLMANA"
Örtünmem gerekiyor, ama geleceğimi düşünmek zorundayım
"GELECEK ÖLÜM ONU DÜŞÜNDÜNMÜ"
Allah(c.c.) beni başı açık olarak da sever
"AMA GÜNAHKAR KULUM DER"

Kapalıyım, ama ailem okul için başımı açmamı istiyor
"AİLEN SENİ CEHEMMEN ATEŞİNDEN KURTARMAYACAK"
Fazla açık olmadığım için, günah olduğunu zannetmiyorum
"GÖRÜNEN HER TEL ZİNA AZMI GÜNAH ACABA"

Genç yaşta da kapanmak olmaz ki, yaşlanınca inşa Allah(c.c.)
"YAŞLANACAĞIN GARANTİ Mİ YA YARIN ÖLÜRSEN"
Tekrar açılırım düşüncesiyle, kapanmıyorum
"HELE Bİ KAPAN ONU SONRA DÜŞÜN"
Bazı özgürlüklerimin kısıtlanacağı düşüncesiyle kapanmak istemiyorum
"AllahIN KARŞISINDADA ÖZGÜR OLABİLECEKMİSİN"

Kapanmak önemli değil, önemli olan kalbinin temizliği
"KALBİN TEMİZLİĞİ GÜNAHA ENGEL DEĞİL"

Evlenince kapanırım, ;kızım evlenince kapanr;
"EVLENECEĞİN GARANTİMİ"

Güzelliğimi sergilemek istediğimden dolayı kapanmamıştım
"GÜZELLİĞİNİ SADECE EŞİNE SERGİLESEN NE GÜZEL OLUR"
Kapanırsam, diğer dini vecibelerimi de yerine getirmem gerekecek
"EE Bİ YERDEN BAŞLAMAK LAZIM"
Dinden çıkmadığıma göre başımı açmamda problem yok
"DİNDEN ÇIKMADIN AMA GÜNAHKARSIN''
Başörtü için kendimi henüz hazır hissetmiyorum
"ÖLÜNCEMİ HAZIR OLACAKSIN"
Bu zamanda da başörtü olmaz ki! Hangi çağdayız?
" GÜNAHIN BU ZAMANI O ZAMANI YOK KURAN HER ÇAĞ İÇİN İNDİ"
Kısmet, bir bakarsın kapanırız inşa Allah(c.c.)
"İNŞAllah AMA ACELE ET YAŞLANDIKTAN SONRA OLECEĞİNE DAİR SENEDİN VARMI?''
Önemli olan, saç dışındaki vücudun teşhir edilmemesi
"YANİ GÜNAH SADECE VUCUDAMI VAR"
Denedim, ama boğulacak gibi oldum
"AMA İTİKAT GEREKİYOR"
Evlenememe korkusu
"SAÇIN AÇIK DİYE SENİNLE EVLENEN ERKEKTEN NE BEKLERSİNKİ"
Lise ve üniversitedeki başı açık öğrencilere dinimi anlatacağım için başımı açacağım, yani hizmet için
"KENDİNE HİZMET EDEMEYECEKSİN"
Kapanmak içimden gelmiyor
"NEDEN,GÜNAH İŞLEMEK HOŞUNAMI GİDİYOR"
Başörtülülerin yeterince örnek olamamaları
"SEN ÖRTÜN VE ÖRNEK OL ONLARA''
Nefsime yenik düştüğümden, kapanamıyorum....
"NEFİS ŞEYTANDIR SEN ŞEYTANA YENİKSİN GELECEĞİNİ DÜŞÜN YENİLME"

  

السلام عليكم و رحمة الله و بركاته -بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Ey Cehennem , Ateşin Sönsün Artık , Biz Burada Cehennem Hayatı Yaşıyoruz .....! Yalan mı ...!
 

  


 

DİRENİŞE HOŞGELDİN


Hoşgeldin demek isterdim üniversiteye.. Art arda içilen kahvelerle ayakta kalıp , sınava hazırlık testlerini tükettiğin gecelerden geldiğini biliyorum elbet bu kapıya.Kapının yüzüne kapanacağını belki hiç tahmin etmedin. Eğitim eşitliği çığırtkanlığının yapıldığı bu ülkede belki sen maddi imkanlarının elvermediği içibn gidemediğin dersane ile anladın bunun kocaman bir yalan olduğunu.

  Sana üniversitede kimliğimizin nasıl tavırlar gerektirdiğini , hakkı ve sabrı tavsiye edenler olmanın gereğiyle anlatacaktım oysa. Üniversitenin mücadele içinde nasıl bir yere oturtulacağını. Sana onu bildiren başörtümüze uygulanan yasak olacağını bilmiyorduk hiçbirimiz .

  Birileri bir yerlerde toplantılar yaptı , kararlar çıkardı. Annen baban çantana azık olarak dua koymuştu değil mi ? Şimdi duayı yaşıyoruz . Müslüman olarak üniversitede okuyabilmek için hakkımızı ararken duanı al gel yanımıza...

  Nasıl-ne zaman müslüman oldun, ailenle nasıl , ne türden süreçler yaşadığını anlatacaktın ders arası çay sohbetlerinde . Kur'an ' la tanışmalarımızı aktaracaktık. Bazen kafamızı karıştıran meselelerimizi alıp kur'an'a götürecektik . Bulunduğumuz her ortamda şahitliğini üstlendiğimiz dinin anlamlı birlikteliğini kurmaya çalışacaktık.

  Ders fotokopilerimi sana verecektim. Üniversiteye ilk geldiğimde yaşadığım heyecanların aynısını yaşadığını izleyerek tekrar dirilecektim.Ben senin kaygılarını hafifletecek , sen benim tecrübelerimi dinleyecektin.

  Hoşgeldin üniversiteye diyecektik. Sana örneklik oluşturacak tavırlar için yarışacaktık. Bizden bir adım öteye gidebil diye sunacaktık bilgilerimizi.

  Oysa sen henüz yollara düşmüşken , zulüm emri ulaşmıştı bile. 28 şubat olmuş , karar çoktan çıkmıştı.Birileri birilerine siyasi jest yapmak için başörtünü yasaklamışlardı bile...
 Biz gene örnek olmak istiyoruz sana . Tedirgin yüreğine tek çarenin , zulme direniş olduğunu , onurunu çiğnetmememizin yegane yolunun hakkı haykırmak olduğunu söylüyoruz. Kur'an'da , İslam ' da sebat etmenin tek yol olduğunu.

  Biraz daha erken göreceksin zalimin çirkin yüzünü . Ananın, babanın ''kızım bir defacık aç '' diye başlayan sözlerine ''anacığım,susarsam yarın daha kötü olacak'' diye anlatmayı, biraz daha erken... Yasaklanan örtümüz değil, yasaklanan İslam.

  Ve sen müslüman hoşgeldin!

  Direnişe hoşgeldin.  

ÇEVREYE Mİ YOKSA ALLAH'IN DİNİNE Mİ UYACAĞIZ?    Haziran 2007 
   
 
‘Çevrem Ne Der?’ Hastalığı

Allah'ın örtünme emri karşısında, kendisine sorumsuzca söylenen bir takım sözleri referans eden kimi kişilerden hemen şu sözü duyarsınız. "Bu devirde, bu zamanda böyle giyilir mi? Zaman sana uymazsa, sen zamana uyacaksın. Çevrem böyle giymeme izin vermez."
Önce bilinmelidir ki Müslüman; yaşayışını, kıyafetini çevreye veya zamana göre değil, Allah'ın nizamına uyduran kişidir. Müslüman, sırtını zamana değil, Allah'a dayayan kişidir.

İnanan bir kişiysek, bizim hayatımıza yön verici olarak çevreyi, zamanı değil de İlahî Nizamı ölçü kabul etmeliyiz. İnanan insan için "çevre/zaman" gibi unsurlar bağlayıcı olamaz. İnançlı kadın, zamanın ve çevrenin dışlaması diye bir şeyi kabul etmez. Onun istediği tek şey Allah'ın hoşnut olmasıdır.

"Çevrem böyle istiyor" endişesi, bir mazeret sayılamaz. "Çevrem ne der" düşüncesiyle Allah'ın yasakladığı biçimde davranmak, o kişideki İslâmî inancın yeterince gelişmemiş olduğunu ortaya koyar.

Elbette, böyle düşünen insanlarımız da yanlış yönlendirmeye maruz kamış, gerçekte iman sahibi kişiler olabilirler. Bu yüzden, karşımızdaki insanı suçlama şeklinde değil de doğru olanı, en güzel bir üslupla anlatmalıyız.

Çevre dediğiniz üç yüz, beş yüz yada üç bin, beş bin insan, Yüce Allah'ın gücü ve kudreti karşısında nedir ki, O'na karşı gelmemizi (örtünmememizi) sağlasınlar? Onların beğenmesinin, Cenabı Allah'ımızın beğenmesi ya da beğenmemesi yanında ne değeri olabilir?

Değil üç bin-beş bin, üç-beş milyon, ya da bütün insanlar dahi bir araya gelse, Allah'ın emrine aykırı davranmamızı sağlayacak bir neden olamazlar. Çünkü Rabbimiz bize azap etmeyi dilerse, tüm insanlar bir araya gelseler bizi bu azaptan kurtaramazlar. Yine Rabbimiz bize nimet vermeyi dilerse, tüm insanlar bir araya gelseler buna engel olamazlar.

Asıl Memnun Edilmesi Gereken Allah’tır

O halde, asıl memnun edilmesi gereken, yalnız ve yalnız Allah'tır. O’nu memnun etmek de O'nun emirlerine en güzel şekilde uymak ve yasaklarından tüm gücümüzle kaçınmaya çalışmakla mümkündür.(1)

Çevreye ve çoğunluğa göre giyimlerini ve hayat tarzlarını ayarlayanlar, doğru veya hak bir sözle karşılaştıkları zaman, bu sözü kendilerine göre değerlendirmezler. Akıllarına ilk gelen şey, bu söze karşı, toplumsal guruplarının veya toplumlarının yaklaşımıdır.

Gurubun veya toplumun reddettiği bir şeyi, doğruda olsa bunların kabul etmesi söz konusu değildir.

Nitekim cahilî (İslam’a göre yaşamayan) toplumlarda yaşayan böylesi kimselerden, şu ifadeleri sık sık duymamız mümkündür:

- Bunca insan yanlışta da sen mi doğrudasın bu yaşamınla / bu örtünle?

- Bunca insan bilmiyor da sen mi biliyorsun?

- Bunca insan aldatıldığının farkında değil de sen mi farkındasın? Gibi suçlayıcı sorular devam eder gider…

Bu kimselerin mantığına göre iyi veya doğru, çoğunluğun yani toplumun kabul ettiğidir. Oysa tarihe baktığımız zaman, bu mantığın birçok hadisede çöktüğünü görürüz.

Sünnetullah (Allah’ın kanunları) gereği topluca helâk edilen kavimler, topluca batılda ve sapıklık içerisinde değiller miydi?

Peygamberlerin gönderildiği toplumlar, hak tebliğe topluca karşı çıkmıyorlar mıydı?

O halde, toplumu veya toplumsal çoğunluğu esas alarak hangi şeye "mutlak doğrudur" diyebiliriz?

Böyle düşünenler "Elle gelen düğün bayramdır" sözünü prensip edinirler. Oysa elle gelen zulüm, ellen gelen sömürü, ellen gelen cehennem ise bunun neresi bayramdır!.. (2)

Sormak gerekir! Çevrem böyle istiyor diye açılıp saçılanları, acaba çevresi cehennemden koruyabilecek midir? Eğer zaman veya çevre fitne dolu ise de mi zamana uyulacaktır?

Eğer bir çevrede fuhuş ve hırsızlık yaygın ve makbul bir iş sayılıyorsa, kadın da "çevreme uymalıyım" diye zinakar/hırsız mı olmalıdır? Böylesine çarpık bir mantık, insana doğru yolu gösterebilir mi?

Doğrular Çoğunluğa ve Zamana Göre Değişmez

Müslüman, çoğunluğa göre değil, Hak’ka göre karar veren kişidir. Allah için giyinen kadınlar, örtüleriyle iftihar edebilirler. Çünkü tesettürlü kadın, kıyafetini başka güçler için değil, bizzat Allah ve Peygamber adına belirlemektedir.

Halbuki her şeyi olduğu gibi çevre veya toplum dediğimiz kalabalığı meydana getiren kişileri de yaratan Allah'tır ve o insanlar Allah'ın dilemesiyle olmaksızın bize ne fayda, ne de zarar verebilir. Üstelik onların Allah'ın haram kıldığı bir şeyi helal, helal kıldığı bir şeyi de haram etmeye asla hakları yoktur. Bunun aksini ileri sürmek, sadece Allah'a ait olan bir hakkı kula devretmek olur ki İslâm'da bunun hükmü küfürdür, dinden çıkmaktır.

Nitekim Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de: "Elbetteki emir verme ve yasaklama hakkı Allah'ındır. O ancak kendi hakimiyetini tanımamızı emretmiştir. İşte, gerçek din ancak budur." ( buyurmaktadır.

Aynı gerçeği ifade eden bir hadis-i şerif ise şöyledir: "Ümmetimle ilgili olarak en fazla korktuğum şey Allah'a ortak koşmalarıdır. Dikkat edin! Ben size onlar ay, güneşe ve puta tapacaklar demiyorum. Fakat, Allah'tan gayrisinin emirlerine ve arzularına göre iş yapacaklardır." (3)

İslâm’ın tüm emirlerinin olduğu gibi örtünme emri de çağlar üstü, devirler üstü ebedî bir emirdir. İslâm’ın emirleri, özellikle farzları, çeşitli devir ve zamanlarda değişecek diye bir İslâmî kaide yoktur. Kim kendi kafasından bir fikirle, ‘tesettür zamana göre uymalı’ derse, o insan İslâm’a göre değil, kendi uydurduğu şirk dininin mantığına uyuyor demektir.

Gerçek mü'minler bilirler ki örtünme, Hicri 4. yılda da 20. asırda da 200. asır olsa da Allah'ın dilediği şekilde kabullenip benimsenecektir. Belki insanın vücudunu örten kumaşın adı, dikiliş şekli, modeli, çeşitli zamanlarda farklı olabilir. Ama avret yerleri, her halükârda istenen şekilde kapatmak şartıyla.

Giyimiyle zamanı, ölçü olarak kabul edenlere sormak gerek; Zamanı kim belirliyor? Zaman başlı başına bir varlık mıdır ki kadının açılmasını istiyor? Kendilerinin uydurdukları zamanın mantığı var mı? Zaman'ın çevrenin size böyle giyineceksiniz diye zorlama gücü var mı?

"Zamana göre kıyafet değişmeli" diyenler, yoksa moda sektörünü elinde tutan üç-beş kişiyi mi kastediyorlar? Allah'ı değil de üç beş batılı modacının belirlediği kıyafetleri (çevre ya da zaman namına) benimseyen insanlar, alemleri yaratan Cenab-ı Hakkın emirlerinden üstün tutma dalaletine düşmeleri ne acıdır!

Evet, o büyük günde, Kıyamet gününde insanı, ne çevre, ne modaya uygun kıyafetleri ne de peşinden gittikleri insanlar kurtaramaz. O halde, insanın aklını başına alıp "Ben hüsrana uğrayacaksam bana ne modadan, bana ne başkalarının lafından" deyip Allah'ın emirlerine sımsıkı biçimde yapışması lazımdır.

Notlar: 1) Yaşayan Cahiliye, Aysel Tozduman, İNkilap Yayınları, s. 549. 2) 20. yy.da Tevhid ve Şirk, Mehmet Alagaş, İnsan Dergisi Yayınları, s. 31-32. 3) İbn Mace, H. No. 4205.
 
HASAN ÇALIŞKAN
 
 
ANA MENÜ  
 
 

 
GÜNÜN HABERLERİ  
  YURT HABERLERİ VAN'DAN HABERLER  
islami ansiklopedi  
 
Hergüne Bir Manzara Resmi
 
Bugün 12473 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol